YOK OLAN EDİRNE
Edirne’de ilkbahar yavaş yavaş kendini göstermeye başladı. Şunu söylemeliyim ki baharda yağmurun yağmasıyla açan çiçekler, yeşillenen doğa uykusundan uyanıyor gibi. Sanki biz insanlar da ilkbaharın gelmesiyle yeniden canlanıyor gibiyiz. Baharın mutluluğu ile kendimizi sokaklara atıyoruz. Ben kendini yürüyüş yapmak için sokağa atanlardanım. Yürüyüş yaparken yoruluyor muyum; yorulmuyor muyum, bilmiyorum ama kendimi buluyorum diyebilirim. Yürürken kendimi dinliyorum, düşünüyorum, kafamdaki planlarımı yapıyorum.
Göletin etrafında tur atayım, diyorum. O kadar kalabalık ki adım atacak yer bulunmuyor, diyebilirim. Parkta oynayan çocuklar, çimenlerde oturan gençler, yürüyen birçok insan... İşte, ilkbaharın enerjisi...
Gölette yüzen kazların sesi, açan çiçeklerin kokusu, yeşeren yaprakların rüzgârla hışırdayan sesi, kuşların cıvıltısı, kanat sesleri bana huzur veriyor. Ancak o kadar kalabalık ki gölet doğayı dinlemek zor oluyor. Sanki tüm Edirne buraya gelmiş. Neden böyle, diye düşünürken Kent Ormanı’nın kapatıldığını hatırlıyorum. İnsanlar da haklı. Edirne’de gidilecek, doğayla baş başa kalınacak bir yer kalmadı ki! Yürüyüşüme devam etmek için göletten ayrılıyorum. Kaldırımdan birkaç cadde geçip yürüyüşümü tamamlamak istiyorum. Birden aklıma şimşek gibi çakan bir düşünce geliyor: Kaldırımlarda neden ağaç yok? Kaldırımlar yapılırken ağaç dikmeyi neden düşünmezler ki? Yazın sıcakta yürümek zorunda olacakları ve kuşları neden akıl edemiyorlar?
Kuşlar, eskiden ne kadar çokmuşlar. Büyük sürüler halinde, gökyüzünde dans eder gibi uçarlarmış. Şimdi sayıları o kadar az ki! O dansı izlemeyi ne kadar çok isterdim. Ama şimdi... Son yıllarda doğru dürüst gelmiyorlar bile. Neden mi böyle? Gökyüzüne bakıyorum, gökyüzünden ziyade uzun uzun bina çatıları görüyorum. Etrafıma bakıyorum, ağaç yerine bina görüyorum. Derken bir reklam tabelası: “Satılık lüks daireler...” Kuşlara yaşam alanı tanınmıyor.
Müteahhitler bina uğruna kuşların yuvası olan ağaçları kesiyor, yeşili katlediyorlar. Güya bizlere yeni yaşam alanları kazandırıyorlar. Şöyle sağlam, böyle doğal diye satıyorlar evleri. Evlerin doğal olmadıklarını görebiliyorum da inşallah sağlamdır. Hele içlerinde birisi var ki: Kazım Efendi. Kendisi müteahhit, varlıklı bir adam. Çevresinde insanlar tarafından sevilen; sessiz, sakin bir kişi. Sanırım bir tek ben sevmiyorum ve varlığından huzursuz oluyorum. Nasıl olmayayım ki? Yine yapacağı büyük binalar için doğa katlediyor. Evlerinin yok olduğunu anlayan kuşlar, tepede şaşkın şaşkın uçuşup öyle sesler çıkarıyorlar ki sanki ağıt yakıyorlar ya da ben öyle hissediyorum. İşte o an, kalbime bir bıçak saplanıyor. Ama aynı şey Kazım Efendi’nin kalbine olmuyor. Bina yapacağı zaman bir canavara dönüşüyor sanki. Böyle devam ederse gökyüzünde sayıları azalan kuşlar giderek daha da azalacak ve kaybolacak. Doğal ortamlarını yok ederek başka ülkelere göçlerine sebep olacağız. Belki nesilleri de tükenecek. Kim bilir, belki bir daha hiç görmeyeceğiz.
Edirne'miz için çok üzülüyorum.
Nağme ELLEK